Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Murat Kaçar
Murat Kaçar

Medeni kanunun atası, Türk dili savunucusu: Mahmut Esat Bozkurt-1

Günümüzde geçerli Türk medeni kanununun atası ve Türkiye’de kanun hukuk ve günlük yaşamda kadın-erkek eşitliğini hayata geçiren Mahmut Esat Bozkurt (Doğum: 1892- vefat: 21 Aralık 1943, İstanbul.) Hacımahmutoğulları’ndan Hasan Bey’in oğlu olarak Osmanlı İmparatorluğu, Aydın vilayetine bağlı Kuşadası’nda doğdu. Ailesi, Yunan ayaklanması nedeniyle Mora’dan mülteci olarak Kuşadası’na gelmişti.

Esas adı Mahmut Esat’tı ancak 1934’te Türk Soyadı Kanunu kabul edildikten sonra Atatürk’ün uygun bulduğu Türklüğün simgesi olan Bozkurt’tan esinlenerek Bozkurt soyadını aldı.

Babası Hasan Bey, 1900’lü yıllarda Kuşadası Belediye Başkanlığı yapmıştı. 1908 yılında İzmir’de idadiyi. Liseyi bitirdi. Aynı yıl İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne kaydoldu. 1912 yılında Hukuk Fakültesi’ni bitirdikten sonra Doktora tezi için gittiği İsviçre’nin Fribourg Üniversitesi’nde, ‘Osmanlı İmparatorluğunda kapitülasyonlar’ başlıklı tezi ile en yüksek onur ( summa cumlaude) ile ödüllendirildi.

Lozan’da Türk Talebe Birliği liderliği yaptı, Cenevre’deki Türk toplumu liderlerinden Şükrü Saracoğlu ile tanışarak Türklük üzerine çalışmalar yaptı. Haziran 1919’da Yunanlıların İzmir’e çıkması üzerine, Kurtuluş Savaşı’nda Kemalistler’e katılmak için Saracoğlu ile birlikte, Anadolu’daki İtalyan birliklerine mühimmat ve askeri malzeme taşıyan bir gemiye kaçak yolcu olarak bindi.

Yolda kaçak olduğu tespit edilip, İtalyanlar tarafından yakalanmasına rağmen kaçmayı başararak Kuvay-ı Milliye’ ye katıldı. 23 Nisan 1920’de kurulan TBMM’nin üyesi oldu. 1943 yılında vefat edene kadar bu görevini sürdürdü. 12 Temmuz 1922-24 Eylül 1923 tarihleri arasında İktisat Bakanı olarak görev yaptığı dönemde ‘köy bankaları’ projesini hazırladı. Müslüman olmayanların ülkeden ayrıldığı sermaye ve girişimcinin kıt olduğu, 1922-1923’lü yıllarda ithalat ve ihracatı canlandırmak için Milli ithalat ve İhracat Şirketi’ni kurdu.

29 Ekim 1923’te Cumhuriyet kurulduktan sonra İzmir Milletvekili seçildi ve genç Türkiye Cumhuriyeti’nin 3. 4. ve 5.ci hükümetlerinde 22 Kasım 1924-27 Eylül 1930 tarihleri arasında Adalet Bakanı olarak görev yaptı.

BAKANLIKLARI SIRASINDA YAPTIĞI ÖNEMLİ HİZMETLER:

İktisat Bakanlığı döneminde, çiftçilerin mali durumunu düzeltmeye çalıştı. Genç Türkiye Cumhuriyeti’nin ebedi ve ezeli lideri Mustafa Kemal Atatürk’ün direktifleri ile tarımın ve çiftçiliğin ülke ekonomisi ve dışa bağımlılığı konularında ne kadar önemli olduğunu dile getirmek için prensipler ve atılacak adımların konuşulup ele alındığı, 17 Şubat-4 Mart 1923 tarihlerinde İzmir’de yapılan ve 1335 delegenin katıldığı, 1.ci İktisat Kongresi’ni düzenledi.

Kongrenin açılışında, Mustafa Kemal’in direktifleri ile çağrılan Azerbaycan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti temsilcisi İbrahim Abilov (Doğum: 1981, Azerbaycan, vefat: 1923, İzmir). Türkiye’de büyükelçi olarak bulunduğu süreçte doğan kızına Mustafa Kemal Paşa tarafından ‘Anadolu’ adı konmuştur) ve Semyon Aralov birer konuşma yapmışlardır.

1926 yılında çalışmalarına başladığı İsviçre Medeni Kanunu’ndan esinlenerek hazırladığı Türk Medeni Kanunu, 17Şubat 1927’de TBMM’de oylanarak kabul edildi. Türk Medeni Kanunu, kişi, aile, miras ve eşya hukuku ile ilişkileri düzenleyen bir kanundur… Bu kanunla Türk kadını tanıklık yapma, miras ve boşanma konularında erkekle eşit hale getirilmiş, evlilikte resmi nikah yapma zorunluğunun yanı sıra tek eşlilik esası ve anne-babanın ölümleri sonrası ailenin mal varlıklarının ailenin kız ve erkek çocukları arasında eşit ve adilane dağıtılması esasları düzenlenmiştir.

(Bu maddelere ilave olarak kadının, seçme ve seçilme hakları da 1930 yılında kanuna eklenmiştir. Medeni Kanun 22 Kasım 2001 yılında, eskimiş deyim ve kelimelerin Türkçe’ye çevrilmesi ve daha anlaşılır hale gelmesi için revize edilmiştir.)

Lotus Davası adıyla bilinen, uluslararası davada Türkiye tutumunu savundu. (2 Ağustos 1926’da SS Lotus adlı bir Fransız vapuru açık denizde Türk vapuru SS Boz-kourt ile çarpıştı ve bu olayda 8 Türk denizcisi boğularak öldü. Fransız gemisinin nöbetçi teğmeni, Türk Hükümeti tarafından tutuklanınca, Fransa Hükümeti, Türkiye’yi Uluslararası Daimi Adalet Divanı’na şikâyet ederek, Türkiye’nin bir Fransız’ı tutuklama hakkının bulunmadığını iddia etti.

Fransa’nın bu tezini davada ünlü Fransız Hukuk Profesörü Jules Basdevant savundu. Mahmut Esat Bozkurt bu davada Türk tezini savundu ve mahkeme Fransa tezini reddetti. Bu olay bana 2018 yılında Türkiye ile Amerika arasında büyük bir krize yol açan rahip Pastör Andrew Brunson davasını hatırlattı.

1990 yılından beri Türkiye’de yaşamakta olan ve akıcı bir şekilde Türkçe konuşan, İzmir’de yaşamanı sürdürürken misyonerlik yapmakta olan rahip Brunson, “terör örgütü adına suç işleme ve casusluk yapma suçları” ile yargılanmakta olduğu İzmir 2. ci Ağır Ceza Mahkemesi tarafından suçlu bulundu.

”Örgüt üyesi olmamakla beraber örgüte bilerek ve isteyerek yardım etme” suçundan 3 yıl, 1ay ve 15 gün hapis cezasına çarptırıldı. Buna rağmen birdenbire Brunson’un ev hapsi ve yurtdışına çıkma yasağı alelacele kaldırıldı. 12 Ekim 2018’de serbest bırakılarak, aynı gün özel bir uçakla eşiyle birlikte önce Almanya’ya uçtu, aynı gün ABD’ye döndü.

Ertesi gün oval ofiste Başkan Trump tarafından kabul edildi. Brunson, daha sonra Amerika’da 2019 tarihinde bir anı kitabı yazdı. (Andrew Brunson ve Craig Barlase: “Tanrı’nın rehinesi: Zulüm, hapis ve azmin gerçek hikâyesi. Baker books, 2019.)

Böylece Türk-Amerikan siyasi ilişkilerinde büyük bir kriz olan sorun çözüme ulaştı..!

1926 yılında uluslararası bir davadaki yeni kurulmuş Genç Türkiye Cumhuriyeti’nin hukuksal tutumu ile 2018 Türkiye’sinde uluslararası bir sorundaki tutum ve davranışlar arasındaki farklılığa yaklaşım konusunda yorum yapmayı siz sevgili okurlarıma bırakıyorum. Ama benim fikrim: Her ülke halkı, kendini idare edecek insanları seçerken şunu düşünmeli: Kaba güçlerin hakim olduğu tek adam rejimleri mi? Yoksa yasaların, hukukun üstünlüğünün korunduğu, çoğulcu demokrasinin hakim olduğu bir ülke mi?

YORUMLAR

Bir yanıt yazın