Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Parti Sözcüsü Deniz Yücel, partisinin son dönemdeki politikaları ve kamuoyundaki gelişmeler üzerine dikkat çeken açıklamalarda bulundu. Yücel’in değerlendirmeleri, CHP’nin kurumsal duruşunu ve muhalefet stratejisini bir kez daha kamuoyunun gündemine taşıdı.
Şimdiye kadar sandıkta Sayın Ekrem İmamoğlu’na hep yenildiler. İmamoğlu’na hırsız dediler kimse inanmadı. Onun için yolsuzluk yaptı diye iftira attılar ama kanıt bulamadılar. Çünkü yoktu. Her zamanki gibi CHP’nin direniş ruhunu anlamadılar. “Nasılsa bir gün Pes ederler” dediler ama onlar böyle düşündükçe, böyle dedikçe meydanlar her geçen gün daha da doldu. 15 milyon sandığa gitti, 24 milyon imza verdi ve İmamoğlu sevgisi daha da büyüdü. Şimdi de ‘casusluk’ gibi deli saçması bir suçlamayla Sayın İmamoğlu’nun ve CHP’nin yolunu keseceklerini sanıyorlar. Millete meydan okuyorlar. Gereken cevabı yine Türk milleti verecek.
Bakın değerli arkadaşlar, Ekrem Başkan 2019’da İstanbul seçimlerini kazandı 31 Mart tarihinde. 13 bin oy farkla kazandı. İptal ettiler. Hiçbir şey olmadıysa mutlaka bir şey olmuştur dediler ve iptal ettiler. Ardından 23 Haziran’da bu kez 800 bin küsur oy farkla yeniden seçimi kazandı.
Şimdi ise seçimi manipüle ettiniz diyorlar. Hırsız dediler olmadı, yolsuz dediler olmadı, terörle ilişkilendirmeye çalıştılar, kamuoyunu ikna edemediler. Şimdi de çıkmış casus diyorlar.
İstanbul Büyükşehir Belediyesinin verileri kopyalanmadı, kimseye aktarılmadı. Böyle bir iddia dahi dosyada ifadesi bulunan kişilerin böyle iddiası dahi yok. Ekrem Başkan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığını kazandığında nasıl ki o gün İstanbul Büyükşehir Belediyesine mazbatasını alıp göreve başladıktan sonra İstanbul Büyükşehir Belediyesine geldiğinde bugün yemekte ne var diye sorduğunda çalışanlara ayrı, yönetenlere ayrı yemek çıktığını söylediklerinde hayır çalışanlarla yöneticiler, Belediye Başkanı, üst düzey yöneticilerde çalışanlarla aynı yemeği yiyecek dediği gibi İstanbul Büyükşehir Belediyesindeki her türlü yolsuzluk iddiasına karşılık bir talimat veriyor ve verilerin yedeklenmesini istiyor. Neden? Deliller karartılmasın, yolsuzluk delilleri yok edilmesin diye. Bunun bir kopyasını çıkarın bana verin, bana teslim edin ya da görevlendirdiğim bir kişiye teslim edin demiyor. Güvenli bir şekilde bunları yedekleyin diyor. Sonrasında tabii AKP iktidarı bir panikle, bir panik yaşayarak bunu durdurmak için suç duyurularında bulunuyorlar, davalar açıyorlar.
Bakın, burada dönemin İçişleri Bakanı Süleyman Soylu imzalı bir belge var. Dün grup başkanvekillerimiz paylaştı. Burada Süleyman Soylu’nun İçişleri Bakanlığının başlatmış olduğu soruşturma nedeniyle bakanlığın verdiği bir soruşturma izni verilmemesine dair bir karar var. Diyor ki, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun Büyükşehir Belediyesinin ve bağlı kuruluşlarının elektronik veri tabanı ve altyapılarında her türlü inceleme ve araştırma yapma yetkisi verilmesi ve veri tabanı ve altyapının kopyalanması için müfettiş yetkilendirmesine karşı kamuoyunda oluşan tepki Cumhuriyet Başsavcılığınca yapılan suç duyurusu ve idare mahkemesi nezdinde açılan dava ve İçişleri Bakanlığınca yürütülen soruşturma üzerine geri adım atarak… Burada tabii geri adım atarak ibaresini buraya sıkıştırmış ama devam ediyorum. Bahsi geçen işlemi ihdas edildiği tarihten geçerli olmak üzere tüm neticeleriyle birlikte yürürlükten kaldırdığı, verilen emir kapsamında herhangi bir veri tabanı ve altyapının kopyalanmadığı ve denetim yapılmadığı diyor. Neticede mahkeme kararıyla da tevsik edilen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu hakkında soruşturma izni verilmemesine dair bir karar veriliyor. Yani bu veri kopyalama iddiası bakanlığın o dönemdeki İçişleri Bakanının kendi imzasıyla yazdığı belgeyle de tamamen çürütülmüş oluyor.
Şimdi değerli arkadaşlar, bu ülkede eğer birileri casuslukla suçlanacaksa, casusluktan yargılanacaksa başta Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere AKP yetkilileri FETÖ-PYD terör örgütünün ki bu örgütün, bu hain terör örgütünün Amerikan istihbaratıyla, CIA ile bağlantılı olduğu biliniyor. Bu FETÖ-PYD terör örgütünün devletin tüm kurumlarına sızmasına gözyummaları nedeniyle Türk Silahlı Kuvvetlerine, İçişlerine, Emniyete, Bakanlıklara gözyummaları nedeniyle önce onların yargılanması gerekiyor. Kozmik odaya girmelerini engellemedikleri için yargılanmaları gerekiyor.
Değerli arkadaşlar, bu ülkede dönemin Genelkurmay Başkanına İlker Başbuğ’a terör örgütü yöneticisi dediler. Korgeneral Engin Alan’a darbeci dediler. Kuddusi Okkır’ı Ergenekon’un kasası olmakla itham ettiler, suçladılar. Ali Tatar’ı suikastçı olmakla suçladılar. Hepsi aklandı, hepsi temize çıktı. Haklarında kurulan bütün kumpaslar, bütün kumpas davaları birbir çöktü. İstanbul ve İzmir’de askeri casusluk davası olarak bilinen davalarda Türk Silahlı Kuvvetlerinin onurlu, şerefli, haysiyetli, vatansever subaylarına leke sürmeye çalıştılar. Türkiye’nin en iyi, en başarılı F16 pilotlarını kaçırdılar. Ve o kumpas davaları da yine birbir çöktü. Osman Kavala’yı normal yollardan içerde tutamadılar. Tam tahliye edileceği gün casusluk iddiası getirdiler. Ekrem Başkanla ilgilide yolsuzluk iddialarına güvenemiyorlar. Duruşmalar başlayınca tutuksuz yargılanmasından, tahliye edilmesinden korkuyorlar. O yüzden bu casusluk saçmalığını icat ettiler.
Bugün İngiltere Başbakanı Starmer Türkiye’yi ziyaret ediyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan kendisini Beştepe’de kabul edecek. 40 adet Eurofighter uçağının tedarik anlaşmasının görüşülmesi bekleniyor. Bundan bir gün önce İngiltere’yle bağlantılı bir casusluk iddiası ortaya atılıyor ve casusluk ajanlık faaliyetlerinin iki ülke arasındaki ilişkileri nasıl olumsuz etkilediğini bilmek için herhalde bir uluslararası ilişkiler uzmanı ya da dış politika uzmanı olmamıza gerek yok. O halde İngiltere Başbakanı böyle bir iddia ortaya atılmışken Türkiye’de nasıl olabiliyor, Cumhurbaşkanı Erdoğan’la nasıl görüşebiliyor? Demek ki bu casusluk iddiasının içi boş, temeli boş, mesnetsiz, tamamen iç siyaseti dizayn etmek, CHP’yi, Sayın Ekrem İmamoğlu’nu ve muhalefeti itibarsızlaştırmaya yönelik bir gündem oluşturma çabasıyla bir iş yapılıyor.
Geçtiğimiz hafta biliyorsunuz partimize yönelik açılmış olan, bir yıldır kadar da gündemi ve kamuoyunu meşgul eden mutlak butlan davası reddedildi. O davadan tabii ki birileri umduklarını bulamadılar. Özellikle iktidar kanadı yeni bir morale, yeni bir argümana, iç siyaseti yönlendireceği, gündemi meşgul edeceği yeni bir oyuncağa ihtiyaç vardı ve o dava reddedildikten iki gün sonra bu akıllara durgunluk verecek iddiayı Sayın Ekrem İmamoğlu’na ve diğer şüphelilere atıyorlar. Merdan Yanardağ konusuna birazdan geleceğim.
Tekrar ediyorum. Hırsız dediler olmadı. Yolsuz dediler tutmadı. Terörle ilişkilendirmeye çalıştılar delil bulunamadı. Ne kadar iftira atsalar da, ne kadar haksızlık hukuksuzluk yapsalar da hiçbiri Ekrem Başkan’ı halkın gönlünden silmeye yetmedi. Kendisine isnat edilen suçlardan birer birer aklanan, aklanacak olan Ekrem Başkan’ın özgürlüğüne kavuşması, tahliye edilmesi ihtimali dahi birilerini o kadar korkutmuş ki şimdi de bu saçmalıkları, bu dayanaksız iddiaları uydurmaya çalışıyorlar. İnsanda biraz akıl biraz akıl olur, izan olur. Covid zamanında bu ülkenin tüm sağlık verilerini, kimlik bilgilerini koruyamayıp çaldıran siz. Son 23 yılda her seçim döneminde “seçmen bilgileri” ortaya dökülürken, sahte seçmenleri hanelere kaydedip iktidar olan yine siz. Üst düzey kamu kurumu yöneticilerinin elektronik imzaları kopyalanarak birçok kişiye sahte diploma verilirken iktidarda olan yine siz. Cumhurbaşkanının T.C kimlik numarasından tutun da sokaktaki vatandaşın T.C kimlik numarasının çalınmasına kadar engel olamayan yine siz. Ama casus Ekrem İmamoğlu öyle mi?
Değerli arkadaşlar, ne Ekrem Başkandan, ne de Cumhuriyet Halk Partisinden “casus” çıkmaz. Hiçbir suça, hiçbir iftiraya, hiçbir iddianameye sığdıramadığınız Ekrem İmamoğlu’nu vatan hainliğiyle, casuslukla suçlayıp, 86 milyonun gözünde itibarsızlaştıramazsınız. Bu asılsız iddialar olsa olsa Ekrem İmamoğlu’nu ve Cumhuriyet Halk Partisini daha da büyütür. Kurtuluşun ve kuruluşun partisi Cumhuriyet Halk Partisini ve Cumhurbaşkanı Adayımız Sayın Ekrem İmamoğlu’nu bu çirkin iftiralarınızla yıpratma ve itibarsızlaştırma çabanızdan elinizde kalan kocaman bir sıfır olacaktır. Biz haklıyız, biz güçlüyüz, biz mücadeleden geri durmayacağız.
Dün Eskişehir’de o alanı, meydanı dolduran yüzbinlerce vatandaşımız bu haksız suçlamaya, bizim haklı mücadelemize bir omuz verdiler, güç verdiler.
Değerli arkadaşlar, dün daha bu tutuklama kararı verilmeden önce İstanbul Başsavcılığı bir basın bülteni geçiyor, bir açıklama yapıyor. Şüpheliler Ekrem İmamoğlu, Merdan Yanardağ ve Necati Özkan’ın soruşturma kapsamında özet olarak örgüt lideri Ekrem İmamoğlu’nun Cumhuriyet Halk Partisini yasa dışı yöntemlerle ele geçirilerek Cumhurbaşkanlığı adaylığı için fon oluşturmak ve bu amaç doğrultusunda mali nitelikle suçları işleme amacına matuf İmamoğlu çıkar amaçlı suç örgütünün casusluk faaliyetleri kapsamında başta İstanbul ilindeki vatandaşlarımızın kişisel verilerinin yabancı ülke istihbarat birimlerine aktarılması eylemleri ve benzeri eylemlerle bu birimlerin unsurlarının talimatı ve yönlendirmesiyle faaliyetlerde bulunmaları gerekçesiyle siyasi casusluk suçundan tutuklanmalarına karar verildiği belirtiliyor. Daha tutuklama kararı açıklanmamış bir. Ekrem İmamoğlu suç örgütü diye bir ifade kullanamaz. Başsavcılıkta kullanamaz, savcılık makamı da kullanamaz. Hakkında bir iddia varsa daha iddianamesi hazırlanmamış, daha kovuşturmayı yapmaya yetkili mahkeme önünü, hakim önüne, heyet önüne çıkmamış, savunması bile alınmamış, hakkında mahkumiyet kararı verilmemiş, kesinleşmemiş bir kişi hakkında bu ifadeleri kullanamaz. Biz İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı ve Başsavcılığı hakkında, Akın Gürlek hakkında yeni ek bir başvuruyu hazırlıyoruz. Sorumlu arkadaşlarımız, hukukçu arkadaşlarımız gerekli hazırlıkları yapıyorlar. Önümüzdeki günlerde HSK nezdinde bu başvurumuzu da yapacağız.
Değerli arkadaşlar, tüm bunlar yaşanırken tabii ki muhalif medyaya da gözdağı vermeyi ihaml etmiyorlar. TELE 1 Genel Yayın Yönetmeni Merdan Yanardağ hakkında da tıpkı Ekrem Başkan gibi bir ‘casusluk’ soruşturması başlatıldı ve tutuklandı biliyorsunuz. Soruşturmanın ardından jet hızıyla TELE 1’e kayyım atandı. Casusluk suçlamasıyla ilişkilendirilip Tele1 üzerinden muhalif basını baskı altına almaya, korkutmaya ve sindirmeye çalışanlarda bu amaçlarına ulaşamayacaklar. Yıllarca her türlü tehdit ve geçirdikleri yüzlerce soruşturmaya rağmen bir adım geri atmayan, halkın haber alma hakkına hizmet eden cesur kalemleri, basın kuruluşlarını bugüne kadar nasıl susturamadılarsa bundan sonra da susturamayacaklar. Kanalın kameralarına, kayıt cihazlarına, canlı yayın araçlarına el koyarak, Youtube hesabını kapatarak, halkın doğru haber alma erişimini engelleyeceklerini sanıyorlarsa yanılıyorlar. Bugüne kadar hangi doğruyu kanal kapatarak engellemişler, saklayabilmişler? Bugüne kadar hangi kayyımla gerçekleri gizleyebilmişler? Gezi Parkı eylemleri sırasında yayınlattıkları penguen belgeselleriyle neleri durdurabilmişler ve TELE1’in yayınına engel olup yayınlattıkları belgesellerle neleri durdurabilecekler açıkçası merek ediyoruz. TELE1 halkın kanalıdır, kurulduğu günden bu yana doğru haberi halka ulaştırmaktan başka, gazetecilik faaliyetinden başka hiçbir şey yapmamıştır. Ana haber bülteni devam ederken kayyım atamak, yayının sona erdirilmesini istemek darbeci zihniyetin ürünüdür. Merdan Yanardağ’ın daha ifadesi bile alınmamışken, TELE1’e kayyım atamak tam da AKP’nin darbeci zihniyetine yakışan hukuk dışı bir tutumdur. Kaldı ki Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 133. maddesi uyarınca bir şirkete kayyım atanabilmesi için, şirket faaliyetleriyle isnat edilen suç arasında, eylem arasında doğrudan bir bağlantı kurulması gerekir. Kanal sahibine yöneltilen suçlamanın tek başına kanala kayyım atanmasına gerekçe olması mümkün değildir. Böyle bir uygulama hukuk kurallarının ihlal edilip anayasaya aykırı hareket etmekle eşdeğerdir. TELE1’de çalışarak ekmeğini kazanan yüzlerce basın emekçisini ekmeğinden eden AKP iktidarına karşı TELE1 çalışanlarının ve basın özgürlüğünün yanındayız. Gazetecilik suç değildir, gazeteciler de suçlu değildir, casus hiç değildir.
Değerli arkadaşlar, memleketin her bir köşesinde bir başka hukuksuzluk. 31 Mart hazımsızlığı nedeniyle hukuk darbesine başvuran AKP iktidarı, bugüne kadar Cumhuriyet Halk Partili Belediyelerimize adeta zulmetti ve zulmetmeye devam ediyor. Neler yapmadılar neler. Belediyelere daha az ödenek aktarımı yoluna gittiler. Kreşlerin kapatılması ya da açtırılmamasıyla ilgili genelgesi yayınlandılar. Belediyelerimizin kaynaklarını kurutup, belediye şirketlerinin gelirlerini kısıp, geçmiş dönemden kalan borçları CHP’li Belediyelerden tahsil etmeye çalıştılar. SGK’ya belediyelerin çoğunun AKP döneminde birikmiş borçlarını yine 2024 31 Mart yerel seçimlerinden sonra CHP’li belediyelerin üzerine yüklediler. İftiranamelerle belediye başkanlarımızın özgürlüklerini gasp edip, halkın iradesini tutsak ettiler. Bunlardan biri de Bayrampaşa Belediyemiz. 31 Mart yerel seçimlerinde, Bayrampaşalıların sandığa yansıyan iradesiyle yüzde 46.6’lık bir oranla Bayrampaşa Belediyesi’ni, Cumhuriyet Halk Partisi kazandı. 31 Mart yerel seçimlerini hazmedemeyen AKP, milli iradeyi yok sayarak Bayrampaşa Belediye Başkanımız Hasan Mutlu’nun özgürlüğünü gasp etti. Hasan Mutlu’nun görevden uzaklaştırılmasının ardından, Bayrampaşa Belediyesi’nde seçim gerçekleştirildi. Yapılan başkanvekili seçiminde eşitlik nedeniyle adayımız İbrahim Kahraman kura çekimiyle göreve geldi. Ancak halkın iradesine, sandığa saygı duymayan AKP, kura sonucuna da saygı duymadı ve sonuca itiraz ettiler. Cumhuriyet Halk Partisi de itiraz etti ama güdümlü yargının kabul ettiği itiraz AKP’nin itirazı oldu. Ve verilen yürütmeyi durdurma kararıyla Bayrampaşa’da yeniden seçim sürecinin başlatılmasına karar verilmişti. Bayrampaşa Belediyesi’nde, başkanvekilliği seçimi dün ikinci kez yapıldı. Yapılan seçimlerin ilk turunda AKP’nin adayı isminin yanlış yazılması nedeniyle iki oyun geçersiz olmasını hazmedemediler ve yaptıkları en iyi iş kavga çıkararak, arbede çıkararak demokrasi kültüründen uzaklaşarak ve yerel seçim sonuçlarını tanımayan AKP, belediye meclis üyelerinin şaibeli istifalarıyla, seçim iptaliyle, kavgayla, baskıyla, şiddetle, bunlar başta olmak üzere her türlü hukuksuzluğu yaparak Bayrampaşa Belediyemize çöktüler, sandıkta ele geçiremedikleri sonucu dün bir şekilde bu çökme operasyonuyla ele geçirdiler. Bayrampaşa’da yaşananların demokrasiyle uzaktan yakından bir ilgisi yoktur. Bayrampaşa’da yaşananlar halkın iradesinin gaspıdır. AKP’nin sandık tanımaz, seçim bilmez ya da kazanamadıkları, kaybettikleri seçimlerin sonuçlarını kabul etmez anlayışları artık mide bulandıran bir hale gelmiştir. AKP bu tavrıyla halkın iradesini yok sayarak halkı tanımadıklarını, kendilerini halktan üstün gördüklerini bir kez daha kanıtlamıştır. Biz yaşanan tüm bu hukuksuzluklara rağmen, sandıktan, milli iradeden ve demokrasiden bir milim dahi uzaklaşmayacağız. AKP, hak ettiği cevabı yine sandık geldiğinde alacaktır.
Değerli arkadaşlar, tertemiz kurultayımız için şaibeli dediler. İki olağanüstü kurultay daha yaptık, onlara da çamur atmaya kalktılar. Attıkları çamur, dile getirdikleri her iftira kendi üstlerine yapıştı. Yalanları, iftiraları ve mesnetsiz iddialarıyla bir yıl boyunca medyayı, kamuoyunu ve Türk siyasetini meşgul ettiler. Bu bitti, şimdi yeni yeni saçmalıkları konuşturacaklarını düşünüyorlar. Ama milletin gündemi belli. Milletin feryadı belli. Onların amaçları milletimizin, halkın gerçeklerini, halkın gündemlerini unutturmak, kamuoyunu ve toplumu başka yapay meselelerle meşgul etmek. Onların derdi milletin feryadı duyulmasın. Kapanan fabrikaları, işsiz kalan emekçileri, pahalılığı kimse konuşmasın istiyorlar. Bu ülkede 7-24 Cumhuriyet Halk Partisi’nin kurultay davaları konuşulsun, Cumhuriyet Halk Partili Belediyeler konuşulsun, delilsiz ispatsız haksız ve hukuksuz bir şekilde suçladıkları Sayın Ekrem İmamoğlu konuşulsun istiyorlar. Ama tek bir şeyin konuşulmasını istemiyorlar; o da mutfaklardaki yangın ve sokaktaki isyan. AKP’ye göre 22 bin 104 lira olan asgari ücret konuşulmasın, 16 bin 881 lira ile geçinmeye çalışan emekli vatandaşlarımızın yaşam mücadelesi konuşulmasın, Türkiye’de asgari ücretle ve emekli aylığıyla geçinmeye çalışan kesimin 28 bin lira olan açlık sınırının altında, memurların da 91 bin lira olan yoksulluk sınırının altındaki maaşları konuşulmasın, gelecek yılın asgari ücreti konuşulmasın da ne konuşulursa konuşulsun istiyorlar. Sokaktaki vatandaşın gelirinin büyük bir bölümünü gıdaya ayırmak zorunda kaldığı konuşulmasın, yılın ilk 10 ayında gıda fiyatlarındaki toplam artışın yüzde 39,2 olduğu konuşulmasın, Ocak 2025 itibarıyla Türkiye’de 171 bin 895 çocuğun bakılamadığı için ailelerinin yanından alınma riski bulunduğu konuşulmasın, çocuk yoksulluğunun gün be gün artışı konuşulmasın, derin yoksulluğun boyutları, gençlerin işsizliği, umutsuzluğu, ödenmeyen kiralar, faturalar, birikmiş borçlar, halkın çaresizliği ve ekonomideki kötü gidişat konuşulmasın ne konuşulursa konuşulsun istiyorlar. Oysa hukuka vurdukları her darbe ekonomiyi yıkıyor. Olan dar gelirliye, asgari ücretliye ve aylardır, yıllardır iş arayan gençlere oluyor. Tarımı, tekstili bitirmek üzereler. Bireysel emeklilik birikimlerindeki devlet katkısına bile göz koydular. Düğüne gidenler artık “çeyrek takalım” diyemiyorlar. Çünkü alamıyorlar. Kiralar olmuş 25 bin lira, 30 bin lira, özel okullar olmuş 500 bin lira. İlaçtan süte, defterden benzine. Her şey, her gün zamlanıyor. İnsanlar fiyat algısını kaybetmiş durumdalar. Ama içinde delil bulunmayan, “duydum, demişler, öyle söylüyorlar” gibi muğlak ifadeler içeren, gerçekle iddiası olmayan iddianameler konuşulsun istiyorlar. Bakanların anlattıkları masallar dinleniyor. Yusuf Tekin’in, Vedat Işıkhan’ın toplumun sinir uçlarıyla oynayan açıklamalarını okuyoruz. Yusuf Tekin aynı ezberleri tekrarlamaya devam ediyor. Tek istekleri var. Ekonomi konuşulmasın. Ama biz ezilenlerin sesini duyurmakta kararlıyız. Zaten seçim yaklaşıyor. Sandık korkusu ile gündem değiştirme çabaları bir noktada sona erecek. Pazardan boş fileyle, marketten boş poşetle dönen halk, bu yaşananların faturasını zamanı geldiğinde AKP’ye çıkaracak. Hiçbir zalimin zulmü sonsuza kadar sürmedi. Bu haksızlıklara, hukuksuzluklara, zulme teslim olacağımızı kimse zannetmesin. Sandık gelecek, milletimiz gereken cevabı verecek.” ifadelerini kullandı.
